ygafmin tarafından 5 Eylül 2012 tarihinde Hayata Dair Yazılar kategorisine eklendi.
Yazıyı okuyan kişi sayısı 62 ve yorum yapan kişi sayısı Yorum Yapılmadı.
Biz geleceği düşünmeyi oldum olası pek sevmeyiz. Sarkis Efendi’nin “Korkarım mücrim gibi baktıkça istikbalime…” dizesini de içeren şarkısında anlatıldığı gibi geleceği düşünmek bizi huzursuz eder, hatta korkutur. Geleceğe bakacak kadar cesur olanlar ise zamanlarının büyük bölümünü geçmişi tartışarak geçirir.
İş dünyasının geleceğe bakışı da pek farklı değildir. Girişimcilerin önemli bir bölümü için gelecek ufku kırılganlık ve istikrarsızlık nedeniyle üç ayı geçmez. Kısa vadenin esir aldığı iş insanlarının gözlerine inen perde geleceği görmeyi engeller. Olayların günlük trafiğinin üstüne çıkarıp geleceğe bakma fırsatı bulanlar ise en çok bir-iki ya üç yıl sonrası için planlar yapar.
Hep kısa vadeli sorunlarla boğuştuğumuz için gelişmiş ülkelerin refah düzeylerini yakalayacak bir atılımcı siyasi irade ve girişimcilik ruhu ortaya koyamayız. İşte örneği: 1950’de Türkiye’nin satın alma gücü paritesine göre kişi başına milli geliri ABD’deki düzeyin yüzde 17’si kadardı. Bu oran 21. yüzyılın başlarında da yüzde 20’lere takılıp kaldı. Gelecek için iddialı ama gerçekçi hedefler koyamadığımız için, çağdaş uygarlık düzeyini bir türlü yakalayamadık.
Öngörüler yetersiz
Dünyadaki teknolojik gelişmeler, gelecek 15 yılda ekonominin oyun kurallarını büyük ölçüde değiştirecek. Genetik, nanoteknoloji, robotik ve bilişim alanındaki yeniliklerin ortak etkisi, 18.yüzyılda buhar gücünün ekonomide yarattığı değişime benzer bir devrimi, yakın gelecekte yaratacak. Ancak Türkiye’de bu devrimi izleyecek ve neler yapılması gerektiğini belirleyecek bir kapsamlı örgütlenmeye henüz sahip değiliz. Çeşitli resmi kurumlar ile sivil toplum kuruluşlarının gelecek ile ilgili çalışmalarına şöyle bir baktığımızda durumu daha net olarak görebiliriz:
-Hükümetin 15 yıllık bir süreyi kapsayan ve vadesi Cumhuriyet’in 100. yılında dolan bir atılım programı yok. 2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Beş Yıllık Plan’da bir “yetişme perspektifi” yer almıyor.
-Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu”nun hazırladığı Vizyon 2023 adlı gelecek programındaki yol haritaları ise gelişmiş ülkelere yaklaşmamızı sağlayacak bir atılımın kanıtlarını taşımıyor. Ayrıca bu programda, dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmenin gelecek 15 yıldaki seyri konusunda öngörüler yer almıyor. Bu programda öngörülen aşamalara ulaşsak bile, 15 yıl sonra zengin ülkeler ile Türkiye arasındaki teknoloji uçurumu kapanmayacak aksine büyüyecek.
-Bir süre önce kurulan Tüm Futuristler Derneği’nin çalışmaları daha çok teknolojik öngörüleri kapsıyor. Bu derneğin çalışmalarında demografik ve makroekonomik tahminler yeterince ele alınmıyor.
-TÜSİAD’ın 1998 yılında yayınladığı ve Cem Behar başkanlığında bir ekip tarafından hazırlanan 2023’e kadar olası nüfus trendlerini kapsayan çalışması geleceği planlayanlar için iyi bir kaynak niteliği taşıyordu. Ancak sonraki yıllarda bu tür analiz ve öngörüler içeren raporların sayısı fazla olmadı.
Komisyona havale ile olmaz
Türkiye ekonomisinde mevcut durumun bir envanterini çıkarmak ve geleceğin trendlerini belirlemek için yapılan çalışmalar, şöyle yürütülür: Sektörler ve ekonominin temel alanlarında uzmanlaşmış 40-50 kişi bir araya gelir. Bu kişiler TÜBİTAK’ın kurullarında veya DPT’nin özel ihtisas komisyonlarında bir araya gelip konuyu tartışır. Hazırlanan nihai raporda ise mevcut durum tasvir edildikten sonra yapılması gerekenler kısaca vurgulanır. Bazen sektörle ilgili bir SWOT (zayıf ve güçlü yönler ile tehditler ve fırsatlar) analizi de raporda yer alır. Ancak “komisyona havale” yöntemi ile yapılan bu çalışmalar pek verimli olmaz. İngilizlerin “analizle felç etme (paralysis by analysis) dedikleri olgu, bu komisyonların çalışmalarında da ortaya çıkar. Uzmanların uzun tartışmalarından ve analizlerinden, pragmatik bir eylem planı ve yol haritası üretmek mümkün olmaz. Rapor yayınlanınca kurul üyeleri beş yıl sonra tekrar toplanmak üzere dağılır.
Stratejinin yeni tanımı
Gelecek için hazırlık yapanların muhakkak belirli bir stratejiye sahip olması gerekir. “Geleceği beyinde kurmak” olarak da tanımlanan strateji, girişimciler için bir pusula görevini yapar, onların hedeflerine daha kısa sürede ulaşmalarını kolaylaştırır. Ancak küresel dönemde gerekli olan strateji, geçen yüzyıldakinden çok farklıdır. Eskiden strateji eldeki imkânların amaca en uygun şekilde kullanımı olarak tanımlanırdı. Günümüzde ise önce iddialı bir hedef belirleniyor ve daha sonra bu hedef için hangi araçlar ve girdiler gerektiği araştırılıyor. Yeni stratejilerde, eldeki imkânlar son noktasına kadar zorlanıyor veya yeni imkânlar yaratılıyor.
Ekonomi yönetimi ve girişimciler gelecek için bir strateji hazırlarken bu yeni tanımı esas almak zorunda. Atılacak ilk adım, 2023’te, AB’nin 15 yıl sonraki ortalama refah düzeyini yakalamak olmalı. Daha sonra bunun için neler yapılması gerektiği belirlenmeli ve yapılacak işler bir takvime bağlanmalı.
Gelecek Enstitüsü
Yeni bir örgütlenme tarzına ve yeni bir stratejik anlayışa sahip bir enstitü, geleceğe hazırlanma konusundaki eksikliklerimizi büyük ölçüde giderebilir. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının ortaklaşa oluşturacağı, TOBB’un ve TÜSİAD’ın da destekleyeceği bu tür bir düşünce merkezi (think tank), çalışmaları ve yayınları ile geleceğe daha hazırlıklı olmamızı sağlayabilir. Bu tür bir örgütlenmede, yalnız teknolojik gelişmelerin değil, demografik yapının, makroekonomik tahminlerin, siyasi ve sosyal trendlerin de araştırılması gerekir.
Gelecek Enstitüsü’nün dünyadaki teknolojik ve ekonomik gelişmeler çok yakından izlemesi ve izleme sonuçlarını yayınlaması girişimcilerin ufkunu genişletebilir. Girişimciler, bu verileri kıyaslama (benchmarking) için kullandığında, küresel pazardaki durumlarını daha net görebilir.
Bu enstitünün yapacağı çalışmalar gelecek ile ilgili “nokta” tahmin ve öngörüler yerine genel eğilimler üzerine yoğunlaşmalı. Çünkü olayların akışı, beklenmedik aksilikler ve ani virajlar, en bilimsel tahminlerin bile isabetli olmasına imkân vermez. Ama dünyanın farkında olanlar ve geleceğe kafa yoranlar, riskleri daha erken algılayabilir, fırsatları daha kolay yakalayabilir. Ufka bakıp düşünürken, senaryolar kurarken, zihnimizde oluşan “gelecek belleği” zor günlerde imdadımıza yetişebilir. Geleceği düşünmeyenlere ise gelecek de bir şey sunmaz…
Yazan : Faruk Türkoğlu
Kaynak : REFERANS GAZETESİ