Ortaokul yıllarımda ev işlerine yardımcı olan bir Perihan’ımız vardı bizim.
Ben ona Teyze derdim.
Normalde annem çalıştığı için evde illa bir yardımcı olurdu ama sabah gelir, akşam giderlerdi, oysa Teyze’m geceleri de bizde yatardı.. Üç oda- bir salon, yüz küsur metrekare o evde, dördümüz beraber yaşadık yıllarca..
Şimdi bunca “kadına şiddet” tartışılıyor ya hala, işte o kelimenin tam anlamıyla bir şiddet mağduruydu.!
Severek evlendiği kocası, hem alkolik, hem de kumarbazdı. Eve her gece kumar masasından kalkıp zil zurna gelen bir adam düşünün.. Ezik, kompleksli.. Kumarda kaybettiği para bile kendi kazandığı değil, karısının kazandığı para olan bir adam..
Günün birinde Perihan isyan etmiş, adam zaten kendinde değil, almış eline bıçağı, karnından defalarca bıçaklamış kadıncağızı..
Sonrası, kendisi hapse, bizimki hastaneye..
İki de oğulları var ha.. Çocuklar babaannede.. Anneye göstermiyorlar, “Sen bizim oğlumuzu katil edeceeeğdin” diye..
Bizim tanışmamız da tam bu sıralara denk gelir.
Annemle babamın fısıl, fısıl konuştuklarını hatırlıyorum. “Gidecek yeri yok kadıncağızın, e ne yapalım, bizde kalsın bari” dediler.
Ben “hamile mi?” diye sorduğumu hatırlıyorum. Kocaman bir karın düşünün 8-9 aylık hamile gibi.. Adam bağırsaklarını deşmiş meğer, sık sık öyle şişer, sıkıntı çekerdi kadıncağız.
O zamanlar uzun etek modası vardı, upuzun kocaman desenli etekler giyer, etek ne kadar uzun, desenler ne kadar büyükse karnını o kadar saklayabildiğini zannederdi.
Ben şakalaşırdım onunla, “Teyze, papatyalı olan daha güzel kapatıyor karnını ..” diye.. Gülerdi hemen. Çok severdi beni..
Bir dolma sarardı, küçük parmağım kadar.. İncecik, minicik.. Pek de ağırdı eli, annem akşama dolma yap dedi mi, o minicik dolmaları sarması bütün gün sürerdi. Nasıl olsa hep buradayım diye düşünürdü herhalde.. Her işi ağırdan alırdı, misal “Toz almayı unutma” dersin, “E daha iki gün önce aldım ya abla” der..
Şimdi düşünüyorum da, aklı bizde değildi, iki oğlunda, çözümsüz gördüğü sorunlarındaydı aslında..
Bedeni bizim evde, ruhu kim bilir nerede…
Sonuçta evimizin, ailemizin bir parçasıydı o,ve biz öyle hep birlikte yaşaar giderdik.
Derken.. Günün birinde haber geldi. Perihan’ın kocası hapisten çıkmış.!
Nasıl korktu anlatamam.!!
Epeyce bir süre beklediğimizi hatırlıyorum, herkesi aldı bir kaygı..Etraf tembihlendi, aman bizim adresi adama vermeyin diye..
Biz de o sıralar Selanik Caddesi’nde, Anayasa Mahkemesinin tam yanında oturuyoruz. Babam bize sıkı sıkı tembihliyor, “ Bakın eğer adam gelirse hemen balkona çıkıp Anayasa Mahkemesi’nin polislerine seslenin, yardım isteyin” ..
Hani bu tür şeyler en beklenmedik anda olur ya..
Öyle oldu.
Bir bayram zamanı. Bayramın üçüncü günü. Perihan evde yok. Annemler de kırk yılın başında bir, beni evde yalnız bırakıp yarım saatliğine bir akraba ziyaretine gittiler.
Ben mest olmuş durumdayım. Oooh, bütün ev benim.. Yaşasın..!
Hani hayatın dili olsa, “Hadi oradan!” der ya bazen.. ,
Birden bir gümbürtü koptu. Amann ne oluyor derken bir baktım sokak kapısından geliyor.
Birisi sokak kapısını tekmeliyor.!! Ama ne tekmelemek… Bir tekme, bir omuz..! Haykır haykır da bağırıyor bir taraftan…” PERİHHHAAAAAAAN…” “ORADASIN BİLİYORUM.. ÇIK ULAN DIŞARIIIIII”..
Donup kalmış durumdayım..
Adam kapıyı kırsa langadank karşımda..
Tir tir titriyorum resmen.. Alel acele koridor kapısını kapatıp önüne bir sandalye dayıyorum, sonra annemlerin yatak odasına giriyorum, onun da kapısını kapatıp ne bulduysam kapıya yığıyorum. Sanki adam kapıyı kırsa bunlar engel olabilecek ona..
Allahtan yatak odasında paralel telefon var. Titreye titreye tuşları çevirip hüngür hıçkırık annemleri çağırıyorum eve.. Babam “Kızım balkona çık, Anayasa Mahkemesinin polislerini çağır “ diyor ama nafile.. Bu odadan çıkıp, kapının önünden geçip de balkona ulaşmam söz konusu bile değil.!
Bayram zamanı ya, apartmanda da kimse yok adama höt diyecek. Allahım ne küfürler ediyor, hayatımda duymamışım öyle senaryolu, yakası açılmadık, ağza alınmayacak küfür.. Benim babam küfretmez ki zaten, en kızdığı zaman “eşşek” der..
Neyse, bizimkiler gelmeden adam pes etti, gitti..
Ama çok geçmedi, bu sefer, hepimizin evde olduğu bir Pazar günü yine çıkageldi. Bağıra çağıra, küfür kıyamet.. Bu sefer herkes yanımda ya, ben daha sakinim, Teyze’m titriyor zangır zangır.. Adam gelmiş, ”Sen bu evde nasıl kalırsın, bu adam seni dost mu tuttu?” diye bağırıyor apartmanda..
Yani babamı tahrik etme derdinde.. Ve yine kör kütük şarhoş..
Babam bizi içeride bırakıp, kendisi kapının dışına çıktı. Anneme de kapıyı kilitle dedi.
Annemin içerden kapıyı yumruklayarak, “Terbiyesiz.!!” diye bağırdığını hatırlıyorum, hiç annemi öyle görmemiştim. Hatta babama “Çak şunun ağzına bir tane.!” bile dedi.. İnanamıyorum..!
Bu defa Anayasa Mahkemesi’nin polislerini çağırdım. “Amcaaa, koşuuun Perihan’ın kocası geldi!!.” diye. Düşünüyorum da adamlar kim bilir ne gülmüşlerdir ..
Polisler gelip adamı götürdüler. Karakola mı çektiler ne oldu, o kısmını hatırlamıyorum.
Ama babamın içeri girdiğinde anneme “ Sarhoş adama vurulur mu hiç? Zaten kendinde değil, bir patlatsam yıkılacak, sonra al başına belayı.. Ona uyar mıyım ben ?” deyişini hatırlıyorum.
O gün Perihan valizini toplayıp karşımıza geldi. “Ben gidiyorum, sizi de bu şekilde rahatsız etmesine izin veremem. Sadece Bige’yi korkutması yeter” dedi.
Annemle babam bakıştılar. Ve dediler ki: “Hiç bir yere gitmiyorsun.! Sıkıysa bir daha gelsin!”
Sonra sormuştum başbaşa kaldığımızda, “Hiç mi düşünmediniz göndermeyi?” diye..
Annem dedi ki “Zaten bunca rezilliği, biz Perihan’ı işten çıkartalım da evsiz barksız kalsın, kendine muhtaç olsun diye yapıyor.. Hayatta bu kadını sahipsiz bırakmayız. Artık onun ailesi de, kimi kimsesi de biziz.”
Ben sarhoşlardan ömür boyu hep korktum bu yüzden. Hala da insanları o kadar kontrolunu yitirmiş görmekten hiç haz etmem ..
Perihan birkaç sene sonra bizden ayrıldı, başka işlerde çalıştı. Kendine ev açtı, oğullarını yanına aldı. Adam hastalanıp öldü. Kısacası ilahi adalet bir biçimde yerini buldu.
Ve gün geldi ben evlendim. Teyze’m, bana bildiğiniz çeyiz yapmış getirdi. Allahım, havlulara isimler mi işletmemiş, dantel örtüler mi almamış, bir anne kızına ne yaparsa o detayda..
Sonra bebeğim oldu, yine torununa hazırlanır gibi kocaman bir bohçayla geldi. İncecik tülbentinden, yeleğine patiğine kadar.. Kendi küçücük bütçesinden ne yapabiliyorsa, annemin deyimiyle “dört başı mağmur” bir çeyiz de kızıma..
Babasını kaybedenler bilirler, insan , sırtını dayadığı koca çınar gidince nereye yaslanacağını bilemeden kalıyor öyle..
Camide, kabristanda oradaydı mutlaka, gözüm görmüyordu, hatırlamıyorum.
Ama dua için eve gittiğimizde kapıyı ona ben açtım. Elinde koca bir tepsi baklava, iki de koca poşet dolusu meyve suyu almış, üç kat merdiveni tırmanmış nefes nefese..
Artık iyice yaşlandı, parasızlıktan dişlerini yaptıramıyor halbuki.. Gülerken elini ağzına kapatıp gülüyor, dişlerinden utandığı için.. Hala düşünürüm, onca şeyi nasıl aldı, borç harç mı yaptı yoksa diye..
Sarıldık, ağlaştık. Annem, “Kızım, ne yaptın sen?” diyecek oldu, “Abla sakın parasını vereyim deme.. Yılmaz Abime “ben” aldım bunları.. Evsiz barksızdım, siz bana evinizi açtınız, başıma çatı verdiniz. Ben size ne yapsam hakkımı ödeyemem” dedi.
O gün bizim evin kızı oldu yeniden. Mutfaktan çıkmadı, herkese elleriyle servis yaptı, dört döndü.
Bir ara duayı dinlemek için oturduydu, bir ses duydum duaya eşlik eden, baktım Teyze’m.. Meğer ne güzel sesi varmış, meğer ne çok dua bilirmiş..
Bir anda babacığım gözümün önüne geldi, sokak kapısının önünde o şarhoş adama nazikçe meydan okurken.. Sonra annemin “Hayatta bırakmam bu kadını o sarhoş katilin eline..” deyişi..
Onun o iş yapmaktan yıpranmış, kaskatı olmuş, sertleşmiş kaba saba ellerine ilişti gözüm.
Uzandım tuttum elini, gözgöze geldik ..
“İyi ki geldin be Teyze..” dedim..
Gülümsedi gözünde yaşlarla.. Bir eliyle elimi tuttu, diğer eliyle ağzını kapattı yine mahcupca.. Gülerken hep çocuklaşırdı zaten ya, öyle oldu.. Yaşı küçüldü sanki..
O hep bize dayanmıştı ya..
Şimdi de annemle benim sırtımızın en boşta olduğu an, “o” gelmişti bize destek olmaya..
Hem de en esaslı biçimde, en içteninden..!
Diyeceğim o ki, hani bunca Kadın Sığınma Evi vs açılıyor ya şimdi..
Hani kadına şiddete hayır diye bir sürü yazı paylaşıp rahatlatıyoruz ya kendimizi…
Aslında bunların hepsi gavur icadı..
Kötü anlamda söylemiyorum, bunlar bizim toplumumuz için tasarlanmış kurumlar değiller.
Bizde “sahip çıkmak” esastır.
Ezileni korumak, kol kanat germek..
Bir şiddet mağduruna evimizi açıp, şarhoş ve saldırgan kocaya göğüs germeye cesaret ettiğimiz vakit, her hane bir kadını kucaklasa, şiddet var ya.. hikaye olur bu memlekette..
Bir hayat kurtarmanın yolu, işte tam da buradan geçer.
Gün gelir, o kurtardığınız hayat, arkanızda sımsıkı bir dağ gibi, öyle sağlam durur ki, inanamazsınız.
Ve dünyada sırt sırta vermiş iki dağ kadar anlamlı manzara yoktur..
Bige Güven Kızılay
26.11.2014
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili