ygafmin tarafından 4 Eylül 2012 tarihinde Yazgulu Yazılar kategorisine eklendi.
Yazıyı okuyan kişi sayısı 51 ve yorum yapan kişi sayısı Yorum Yapılmadı.
Gözlerin yaşamımdır, bakarsan yeşereceğim, bahar güneşinde yıkanmış o güzel gözlerinde aşkın buğusu buram-buram tütüyorken, gün doğdu yüreğimde yatan dağlarda. Tükenip giderken ömrüm, rastladı bir gün gözlerine. Ve o gözler, büyük bir yangının başlangıcı oldu yüreğimde, bedenimi dağlayan Temmuz güneşi gibi, kalbimi dağladı bakışların. Yüreğime sevdayı soluyan o gözlerin, bir girdap misali çekti beni derinliklerine. Çimen tazeliği hülyalara büründüm. Satırlarımda çiçek-çiçek açtın, ışık-ışık dünyama doğdun ve hasat mevsimini yaşayan ömrümün, hayat bağlantısı oldun. Bakışların Cennet’ e aralanan bir kapı, acımasız gecelerde yokluğun Cehennem den daha dehşetli gelir oldu bana.
Bundan böyle çıktığım her yolculukta varacağım liman sensin. Kalbimin her köşesine afiş-afiş astığım sensin, yüreğimin bütün sinemalarında oynayan sensin. Çünkü sen, gönlümdeki kuraklığı giderecek yağmursun. Çünkü sen, hayatın lezzetisin. İşte bu yüzden dualarımın başında, ortasında ve sonunda hep sen varsın. Bilir misin, insanlar, geceler nasıl oluştu diye hep merak ederler. Oysa ben, senin yüreğine dünya hayatının karanlıkları çökmesin diye o karanlıkları sırtıma yükleyip-yükleyip götürdüm ve yığdım uzaklara.
Hani sen bazı geceler, kimseler olmadan ve kimseler görmeden çekildiğin ücra köşede “beyazın bütün tonlarıyla kucaklaşan sevdamız, günün birinde yüreklerimizden kanat çırpa-çırpa uçup gitmesin” diye, sessizce ağladığını söylerken, aynı gecenin diğer bir kolunda ben ağlamıyor muyum sanıyorsun? Sabahları çimler ve yapraklar üzerinde mahzunlu duran o şebnem damlaları, benim göz yaşlarım değil de ya nedir. Bilmiyor musun yüreğinde olduğumu? Bilmiyor musun gözlerinden dökülen yaşlardayım, seninleyim. Hala anlayamadın mı sırılsıklam akan Fırat Nehri’ nin Mecnun’ un değil, benim göz yaşlarımdan oluştuğunu, ve yine anlayamadın mı denizleri gözlerime astığımı?
Herkes anlattı aşkını ve sevdiğini. Bütün şairler mısra-mısra dile getirdiler sevdalarını, Mevlanalar, Yunuslar ve daha niceleri aşkın bir derya olduğundan bahsettiler hep. Ama bir tek ben anlatamadım işte. Hislerime, düşüncelerime ve hayallerime sığdıramam aşkımı ve seni. Meçhullerim, bildiklerimden milyon defa daha fazla çıktı. İnan, seni ve gözlerini anlatmak için çok denedim, ama kelimelerin buna gücü yetmedi. Kalemim çaresiz ve ağlamaklı, sözcüklerse perişan kaldı. Aşk benim hakkım diye haykıran bir yüreğin sahibi olarak, ilk defa lügatlerin sefilliğine ve zavallılığına yandım. Üşüyen ellerimi, sıcacık avuçlarına bıraktığım o tılsımlı anı, üzerime ışık-ışık yaydığın gözlerinin güzelliğini, yesemin renkli sesinin damarlarıma bıraktığı tuhaf serinliği anlatamadım, anlatamadım, anlatamam sana.
Bütün bunlara o kıskanç insanların acımasızlığı eklendi. Gönlümü bir put sandılar da kırdılar beni. Ne yazık ki, bir kere taşlanmış gönüller, bin kere daha görse de artık yeşermiyor! Oysa, yüreklerimizin birbirine koşması kaderimiz değil miydi? Ama söyledim ya “Bahar Gözlüm” aşk fedakarlık ister, tahammül ister. Çekeceğimiz çile diz boyu değil, boylarımızı aşacak güzelim. Birde kıskandım seni, işte bu yüzden başkaları seni ve güzelliğini fark etmesinler diye gözlerimle çizdim duvarlara resmini. Şunu itiraf edeyim ki bir tanem, bir gonca misali ilk sana açılan ve ilk senin tarafından teneffüs edilen bu sevda, bana sevdasız geçen yıllarımı seninle beraber yaşatmış gibi yaşattı. Seni sevmek ne güzel, sana secde etmek ne güzel Bahar Gözlüm