KORKU İMPARATORLUĞU

ygafmin tarafından 4 Eylül 2012 tarihinde Yazgulu Yazılar kategorisine eklendi.

Yazıyı okuyan kişi sayısı 57 ve yorum yapan kişi sayısı Yorum Yapılmadı.

Hemen Başla

Korku kültürü bir dünya görüşü, yaşama bakış tarzı ve bir algılama zemini oluşturmaktadır. Korku güçlünün güçsüzü sindirerek ezdiği bir yaşam biçimi ortaya koyup güvensizliği beraberinde getirir…

 

Kimi insanlar karanlıktan, ölümden, gelecekten, bazıları bencillikten, faşizmden, tecavüzden, şiddetten, işkenceden, kimileri yükseklikten, işsiz kalmaktan, kimisi karanlıktan, kimiyse cinsel kimliğin ortaya çıkışından korkuyor.

 

Bazı korkular çocukluktan veya aileden genetik olarak gelirken bazılarıysa “toplumsal baskı” ile oluşuyor. Sistemin çarklarının daha iyi dönmesi korkutarak sağlanıyor.

 

Egemen anlayış, hakkını vermeme ve parayı kendi çıkarı için kullanma şeklinde korkutmayı en iyi yol olarak kabul ediyor.

 

Para merkezciliğin toplumda yarattığı en önemli korku, geleceğin belirsizliği ve işsizliktir.

 

Sosyal güvenlik, belli kesimler için risklerin sonuçlarını ortadan kaldırarak ya da azaltarak yarınını az çok ta olsa güvence altına alıyordu, çalışanları kaygıdan uzak tutuyordu. Böylelikle insanların daha rasyonel, insana muhtaç ve savrulmasını önlüyordu.  Bu tür insan her an hakları için başkaldırıya hazır yani kapitalizm için tehlikeli insandı. Sistemin bu insanı yok etmesi gerekiyordu. Öyle de yapılmaktaydı. Sosyal güvenliği etkisiz kılmak ve korkutma ile kaygılı insanı yaratmak aynı noktaya işaret eder. Mevcut olan sistem kendisine güvenen insana karşıdır.

 

Egemen anlayış korku ve zora dayalılığı kabul etmekte…

 

Korku ve zorlama, verimliliğe ve üretkenliğe yansır. İşsiz kalmak gelirden yoksun olmak korkusu onu boyun eğmeye, koşulsuz kabule zorlamaktadır.

 

Yarışmanın olduğu yerde bir kazanan bir kaybeden bulunur…

 

Rekabet, serbest pazarcı temel özelliği ile korkunun da kaynaklarından birini oluşturur. Rekabette, kaybetme korkusu nedeniyle insan insanı tanımaz olur. Birisinin başarı hırsı ve kazanma isteği bir başkasının kaybetmesini ve beraberinde yıkımını getirir.  Rekabet, insanlar arasında kuşkunun, kıskançlığın, nefretin de temel sebebini oluşturarak, dayanışma duygusu ile paylaşım isteğini de yok eder.

 

Günümüzde gazetelerin üçüncü sayfalarına yansıyan olaylarla televizyon haberlerinin içeriğine iyi bakınız. “Reyting”i arttıran olaylar dolaylı yoldan bir ölüm korkusunu her gün insanların beyinlerine işleyerek yani korkuyu kullanarak topluma korku aşılamamakta mıdır?

 

W. Shakespeare, “Korkmak” adlı şiirinde şöyle diyordu:

 

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. 
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için. 
Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. 
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için. 
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için…

 

 

Özgürlüklerimizi kısıtladığının da bilincinde olarak yazıyı Goethe’nin güzel bir sözüyle, “korkacağımız tek şey korkunun kendisidir” diyerek noktalayalım.

 

 

Özgür KARAKAYA/Bursa

Konuya ait etiketler

Görüşlerinizi bize yazın