ygafmin tarafından 4 Eylül 2012 tarihinde Yazgulu Yazılar kategorisine eklendi.
Yazıyı okuyan kişi sayısı 64 ve yorum yapan kişi sayısı Yorum Yapılmadı.
Beden buluşmasının sevgi olmadığını öğrenmek için, 50 li yaşları beklemem gerekmedi. Bedenlerin kavuşmadığı zamanlarda öğrendim, ruh ve beden birlikteliğini. O buluşma acı ile mutluluğun birbirine karıştığı bir dokunuştan ibaret. Zihnimizde canlandırdığımız düşünce sonucunda mutlu ve mutsuzduk. Düşüncelerimize esir yaşadığımız günlerde olumsuzluklara sarılırsak mutsuz, O mutsuz düşünce âleminde, mutluluğu sabrımızla savunursak idrak ettiklerimiz sonucunda mutlu oluyorduk. Anlık mutluluklar ve mutsuzluklar halkalarını birbirine ekleyip yaşarken; sevgi olduk, sevgisizlik olduk, öfke olduk, sabır olduk, uzak olduk sevmediklerimize, yakın olduk sevdiklerimize. Bazen dost iken düşman, düşman iken dost olduk. Direncimiz kırıldığında koptuk kendimizden, gücümüzü tazelediğimizde kavuştuk kendimizle. Bedenlerin yakınlığı ve uzaklığı değildi yaşanan. Bedenin araç olduğu, ruhumuz ve bedenimiz ile dengeli bir şekilde yaşamayı öğreneceğimiz, hayatlara yaşadığımız anda sahiptik. Kendimizle barışmadan çevremizle barışamazdık. Yaşadığımız süre içinde bu gün kendimiz dediğimiz kelimelerin değişken olduğunu hiç unutmamak lazım. Seni seviyorum derken senden nefret ediyorum da diyebiliyorduk. Duyguların bedenlerde buluşup karıştığı baharatlı çorba misaliydik.
Önce. Gece-gündüz severek sarılanı, bazen uykulu ve çapaklı gözlerle saat 05.00’ de Bazen de günün tam içinde gözlemlemek istedik.
Sonra. Göz göze gelmekten ve birbirlerine selam vermekten kaçınan insanlar haline geldik.
İnsanız ya, su gibi hava sıcaklığına göre değişen hallerimiz var. Yağmur, kar, dolu buz oluyoruz. Bunları yapan biziz. Aynı parkurda koşarken, Tek taraflı suçlamalarla karşı tarafı yetersiz görme hastalığına yakalanan ve yetersiz olan biziz. Duygularımızı kullanmayı öğrenirken kaybettiklerimiz kazandıklarımız oluyor. Omuz omuza yaşıyoruz. Kimi omuz atıyor kimi omuz veriyor. Çelme atmak neden? : )
Mustafa Küçüğün türküsünden bir nakarat geliyor kulağıma.
Ben Yanarım yavrum sana, yavrum yanar yavrusuna. Tabiatın kanunu bu, koyun meler kuzusuna.
Doğuştan konuşma kabiliyetine sahip olan bizleri, agu gugu derken severdi insanlar. Arada bir hatırlamak ve hatırlatılmak üzere unuttuk agu ları ve gugu ları. Başlangıçta birtakım manasız seslerden sonra, heceler ve kelimelerle cümleler kurabilir olduk. Sevgimizi söyledik, küfrettik. Uzlaşır, anlaşır, tartışır, gelişir, değişir ve uzlaşamayız bizler. Bu döngü içinde 2 – 7 yıllık zaman süreçlerine sıkıştırılmış tanışmışlıklarımız var. Unuttuk deyip hatırladıklarımızla yaşıyoruz. Neydi bir arada tutan şey bizi. ??? Neyse onu besleyelim.
Hayallerle de mutlu ve mutsuz oluyor insan. Yaşananları düşünmek acı veriyorsa işte bu maddeyle tanışmışlıkla ona duyulan ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Zihnimizde yakıştıramadıklarımız yakışmış hayatımıza, zoraki bir boyun eğiş bizimkisi birlikte yaşadıklarımıza. Mutlu olmak huzur bulmak için bunca çaba. Bazen iç dünyada bazen dış dünyada yaşasak ta, aslında bir bütünü oluşturmaya çalışıyoruz. Yaş 26 tomurcuk. İyi çalışmalar. Başarılar.
Herkes istediği sözü seçip hayalini kurup yaşantısına geçirmek için çalışmakta.
Alper Doğan