ygafmin tarafından 7 Eylül 2012 tarihinde Şiirler kategorisine eklendi.
Yazıyı okuyan kişi sayısı 51 ve yorum yapan kişi sayısı Yorum Yapılmadı.
Bu ev…Bu ev…Bu ev…
Sabahtan beri
bu evin içine bir ihanettir akan sarı kara
senin bildiğin yanık anızdan daha isli kara…
Çocuklar yine hep öyle güle oynaya
kırmızı gül bağlamışlar uçurtmaya
inip biniyor bulutlara…
‘Hayıradır’ diyor ihtiyarlar ve lâ ilâhe illâllâh
bu bir yağmur duası ve şimdi bulutların en alâsı
mısır tarlasının başına konmalı
yakarışlar su olmalı ey Fuzuli
su kasidesi
bol bol su…
Ne oldu da yazılanlar hep oldu…
Bir cennet yazılıydı o zaman evin kapısında
avara tarlalar bile umutlanırdı yazdan yaza…
Açtık,çıplaktık,soğuktuk
kurtlar ulur birbirimize çoook çok sokulurduk…
Gerçekten
bir cennet yazılı mıydı o zaman kapılarda?
Çocuktuk,büyüdük,kapıları kapattık
göç gemileri gelir geçer biz hep geç kalırdık…
Şimdi oralarda, Tuna Boyları’nda
nekadar cehennem varsa
sen yolla bana.
Biz kıyametlere alışık
soykırımlı sürgünlerde ölümleri aştık…
Demokrasiler varsın ağlasın sular buz tutunca…
sevilen toprak aynı topraktı
çok görüldü ömür boyu özveriler
acı sözlerle dil dağlandı yokuşlar burcunda…
ve yokuşları iniyorum
yokuşlardan inenleri biliyorum sürü sürü,çığlık çığlık.
Renkleri biliyorum
renkler biraz daha solgun
biraz daha sarı karaya çalık
ve uzadıkça bu yağmur duası
biraz daha uzaklaşıyorum bu evden
daha birazcık…
Bu evde herşeyimiz satıldı mezatla evin içi boş
dolaplar,raflar,duvar yastıkları boş
dışarıda tarlalar,başaklar,bulutlar boş
bir uğursuz boşlukta oyalanıyor çocukların uçurtması
umut dolu,gül kokulu…
Nuh’un gemisi geldi gelecek kalk gidelim Necibe!
Sen bilirsin
zaman oyalanma zamanı değil, hiç de değil bu evde…
Galip Sertel