Bir Ibret Hikayesi

ygafmin tarafından 5 Eylül 2012 tarihinde Kıssalar kategorisine eklendi.

Yazıyı okuyan kişi sayısı 55 ve yorum yapan kişi sayısı Yorum Yapılmadı.

Hemen Başla

Hamid ile Sefer iki arkadaş. Köyleri, mahalleleri bir; biraz gerilere doğru gidildiğinde soy ağacı da birleşiyor. Yaşları denk, ilkokulu aynı sıralarda, aynı yıllarda okumuşlar. Babaları-anneleri de tanıdık, arkadaş. Kursa da birlikte gitmişler, teravih namazlarını da birlikte kılmışlar, hatimler yapmışlar, cumalarda beraber hutbeler dinlemişler.

Hamid ile Sefer iki arkadaş. Köyleri, mahalleleri bir; biraz gerilere doğru gidildiğinde soy ağacı da birleşiyor. Yaşları denk, ilkokulu aynı sıralarda, aynı yıllarda okumuşlar. Babaları-anneleri de tanıdık, arkadaş. Kursa da birlikte gitmişler, teravih namazlarını da birlikte kılmışlar, hatimler yapmışlar, cumalarda beraber hutbeler dinlemişler.

Hamid ile Sefer iki arkadaş. Köyleri, mahalleleri bir; biraz gerilere doğru gidildiğinde soy ağacı da birleşiyor. Yaşları denk, ilkokulu aynı sıralarda, aynı yıllarda okumuşlar. Babaları-anneleri de tanıdık, arkadaş. Kursa da birlikte gitmişler, teravih namazlarını da birlikte kılmışlar, hatimler yapmışlar, cumalarda beraber hutbeler dinlemişler. Aradan yıllar geçmiş, büyümüş, delikanlı olmuşlar.

Hamid; işinde gücünde, namazında niyazında. Namazını sektirmeden kılıyor, Kur’an-ı kerim okuyor, oruçları kaçırmıyordu. Sefer başta olmak üzere bütün köylü onu gıbtayla seyrediyor, seviyor, sayıyordu. Evlenmiş iki de çocuğu olmuş.

Sefer için hayat yemeden-içmeden, akşamlamaktan, gününe gün katmaktan ibaretti. İçki içer, kumar oynar, ev-ocak bilmez, işe-güce yanaşmazdı. Zavallı hanımı, gece demez gündüz demez çalışır, çabalar, didinir dururdu. Kazandıklarıyla çocuklarını geçindirmeye gayret ederdi. Kıyıda köşede ne varsa satmış, hepsini kumara içkiye vermişti.

Zıt kutuplu iki arkadaş arasıra da olsa görüşürlerdi, Hamid; “Şu şeyleri bırak da kendine gel” dedikçe, Sefer, aldırmaz;

“Sen kendine bak! Bizim işimiz Yaradan’a kalmış.” derdi.

Bir gün Hamid olmadık yerde trafik kazası geçirmiş, çok feci bir şekilde yaralanmıştı. Kolları kırılmış, başı yarılmıştı. Acilen Devlet Hastanesi’ne götürmüşler çok kan kaybetmiş olduğundan kan lâzımdı.

Hamid’in babası Şükrü dayı kanı birbiriyle aynı olan Sefer’i bulup kan istiyor:

“Siz, çok eski iki arkadaşsınız, oğlum ölebilir, Sefer, yeğenim Hamid’e kan ver. Senin kanın onun kanıyla uyuşuyor.”

“Olmaz Şükrü dayı!”

“Olmaz deme oğlum! Ne istiyorsan vereyim, yeter ki sen kan ver.”

“Olmaz dedik ya!”

“Nazı bırak oğlum. Hamid canıyla meşgul.”

“Yüz milyon lira isterim.”

“Tamam! Kan ver yeter ki!”

Sefer, kan vermek istemiyor. Şürkü dayı tamam deyince;

“Yahu dayı! Git, başkasından kan bul. Beni biliyorsun, tanıyorsun. Hamid’e benim kanım gitmez. Bende her yol var. Ne tür rezâlet istiyorsan benim işim. Çocuğun kanı bozulur, düzeni değişir. Ne olur ne olmaz. Sen başkasına git!..”

Şükrü dayı seviniyor, kan bulundu diye. Yüz milyonu filân gözü görmüyor. Parayı çıkarıp uzatıyor Sefer’e;

“Al şu parayı, haydi gel, ver kanı!”

“Seni Yaradan’a kurban olayım Şükrü emmi! Git n’olur, uşağa temiz kan bul. Kan vermemek için çok direniyordu fakat ne yaptıysa nafile…

Birlikte gidiyorlar hastaneye. Sefer, Şükrü dayıdan sadece bir milyon lira alıyor. Gayesi bu işten yaşlı adamı vazgeçirmek. Ona göre; “Kan vermek mesele değil. Benim kanım Hamid’in kanına karışınca çocuğun hâli değişir.” diye korkuyor, endişe ediyordu. “O, pırıl pırıl, dininde imanında birisi. Bense…”

Sefer, Hamid’e bolca kan veriyor. Yavaş yavaş iyileşiyor Hamid. Derken, kalkıyor yatağından. Tutuyor köyün yolunu.

Günler, haftalar, aylar takip ededursun.

Hamid de olmadık değişiklikler başgösteriyor. Eve geç gelmeye başlıyor, işi-gücü terkediyor. Namazı rafa terketmiş, Kur’an-ı kerim’in yüzüne bile bakmıyor. Hanımı hatırlatmak istiyor:

“İşime burnunu sokma!” diye tehdit ediyor.

Sabahlara kadar kumarhanenin müdavimi oluyor. Sefer’le olmasa da diğer sarhoşlarla şişeleri boşaltıyor, önceki hâlini düşünmüyor bile. Ondaki bu akıl almaz dönüşü herkes görüyor, üzülüyor, hayıflanıyorlar.

Şükrü dayı, Sefer’e oğlu Hamid’den şikayetçi olmuş.

“Ben sana demedim mi dayı! Bolca para dedim, tınmadın. Benim kanım bozuk dedim, duymadın. Başkasından kan alın dedim hesaba katmadın. Siz ettiniz Şükrü dayı çekeceksiniz. Çocuğa yazık oldu…” diyerek acı gerçeğin bir daha altını çizmişti Sefer.

Alemlerin Efendisi;

“Çocuklarınıza sâliha kadınların sütünü emziriniz, nesebi belirsiz, asaletsiz kadınların sütünü emzirmeyiniz.” diye emir buyuruyor.

Konuya ait etiketler

Görüşlerinizi bize yazın