SAYIKLAMALARIM
Yüreğimden uçurum hızıyla bir kuş düşmekte
Yaram sargı tutmaz tesellin olmasa
Dayanmalıyım..
İliklerimden son merhamet kanı çekilene değin
boğazı kesik kurban koyunları gibi
fışkıran kanım değil aslında, aşka olan inancımdı...
dayanmalıyım diyordum...
nasıl dayanılırsa işte öyle...
Nasıl soğuk dağlara tırmandık biz
eteklerinden kır çiçeklerini ve maviyi çalarak
nasıl büyük sarp tepeleri geçtik
-ki biz tırmanışa geçerken
küçülüyordu dünya ve içindeki dünya insanları
nasılda insan olma zincirlerinden kurtuluyordu "ruh"
hayvani yada mahlukatımsı bir gülüş oturuveriyordu ağzımızın kenarına
iyi hatırlıyorum....
kısrak tenimizde seccade yumuşaklığını,
en mahrem gün oluyordu bir sonraki gün
deli gibi
çocuk gibi
şair gibi
koşmalıyız diyordun
koşamassak deliliğimiz,çocukluğumuz ve en fenası şairliğimiz bitecekti...
Sonra koşuyorduk
deli gibi,
çocuk gibi,
şair gibi..
Üstelik nereye gittiğini bilmeyen
nereye gittiğini umursamayan dört nala bedel bir nidaydı bu....
Güneşe bir kız gibi bakireliğini sunmuş vadileri
kökleri ihtiyarlıktan değil,zalimlikten kurumuş ormanları geçtik..
Susuz nehirleri susamış bedenlerimizle ısladık
Bir dudağın bir başka dudakta gül dokunuşunu
"gülüm" diye bildik...
Ama büyütmedik,tespih edip sıralamadık yalancı sevda sözlerini hiç..
Yaralansa da dikenli yollarda çıplak ayaklarımız
yüreğimiz yüreklerimizle örtülüydü
içi içe geçmiş halkalar gibiyken zırhımız
dikenlerin hiç zulmü olamadı bize
dikenli dillerin...
Rüzgarlar geçti
buzdan bıçaklarıyla sırtımızı hançerleyen fırtınalar
-ki kötülüklerinden değildi elbet,içlerindeki iyiliklerini kaybetmelerindendi
fırtına öfkeleri...
Ama aldırmadık biz
Fil gücüyle sezinledik tehlikeyi
ve Fil ihtişamıyla sökmelerine ses etmedik dişlerimizi
nasıl olsa sökemezlerde yüreklerimizi...
az konuştuk ama
çok yol aldık biz...
aleni ve gizli tüm bahçelerden geçtik....
Geçtik gördük ki
"bilgi" diye öğretilen şey
ormanın bitimindeki tepsinin sonuymuş
hani düşeriz diye yıllarca kandırıldığımız,ense kökünden kıskaçlandığımız....
Üstelik gördük ki
soğuk bir dağda bir mağara sıcaklığı bulmakmış aslolan..
bir sıcak mağara yüreğinde
küçük ve fakat asla cılız olmayan bir mum alevi olabilmekmiş...
Dini,dili,ırkı yokmuş aşkın
Beklentisiz bir bekleyişe koyulmakmış hakiki sabır
Bir mum aleviyle çağlayan ateşlermişcesine, avunabilmekmiş..
Kocaman puntalarla duvarlara sloganlar yazmak değilmiş,
arap harfleriyle bir hattat gibi işlemekmiş yüreklere aşkı..
yani,
soğuk bir dağda bir mağara sıcaklığı bulmakmış aslolan..
bir sıcak mağara yüreğinde
küçük ve fakat asla cılız olmayan bir mum alevi olabilmekmiş...
ama
mum söndü
aşkta bitti sonra...
gitmeliyim artık
aşkını sarp bir uçurumda
özgürce uçurabilmeliyim
nefessiz mumlar bir sönümlükmüş
ruha sıkıntı basan köhne aşklar gibi..
güçlü bir ateş yakmalıyım bir yerlerde ben yine....
o yüzden gitmeliyim,
tasviye edip tüm bildiklerimi,
bilmediklerime tutunmalıyım doyasıya..
arınmak için güçlü masallar yazmalıyım,
güç veren destanlar...
yokoluşumu değilse de
varoluşumu yazmalıyım emsal olsun diye
-ki akranlarım düşerse böyle bir sevdaya yine
teşhir etmeliyim seni,beyaz esvabındaki bakirliğini...
güzel düşler kadar,karanlık kabuslarımda oldun sen
deliliğim,
çocukluğum,
şairliğim oldun..
ama aşk bitti
her güzel şeyin bir gün bitmesi gerektiği gibi..
şimdi başka aşkları ıskalamamak için
güçlü bir ateş yakmak için bir yerlerde
zehrini fışkıran yaramdan soğurtup
ürperen etimi dağlayıp
yürekli bir kadın gibi
yollara düşmeliyim artık
gitmeliyim ben artık
mum söndü
aşkta bitti
gidiyorum....
Ömür Nihan Akçalı
|