Kardiyovasküler Hastalıklardan Korunmak İçin Beslenme Önerileri

ygafmin tarafından 6 Eylül 2012 tarihinde Sağlık Haberleri kategorisine eklendi.

Yazıyı okuyan kişi sayısı 72 ve yorum yapan kişi sayısı Yorum Yapılmadı.

Hemen Başla

müdahale edilebilir bir bölümünü oluşturup kardiyovasküler sistem (KVS) hastalıklar ve kanser gibi diğer kronik hastalıklar açısından değiştirilebilen risk etmenleri arasında yer almaktadır.

Her yıl dünyada 17 milyon kişi kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirmektedir . Hem Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) hem de ülkemizde KVS hastalıkları en çok öldüren hastalıkların başında yer almaktadır. Türkiye’de 1998 yılı Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre ölümlerin %40,6’sının kalp hastalıklarına bağlı olduğu bilinmektdir. Buna dayanarak ülkemizde kalp hastalığından ölümlerin 155 bin dolayında olacağı tahmin edilmektedir. Yapılan çalışmalar, kardiyovasküler hastalıklarla diyet alışkanlığı arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur.

Örneğin KVH riskinin yüksek olduğu popülasyonların diyeti satüre yağ asitlerinin fazla tüketildiği (günlük kalorinin %15′ den fazlası), kolesterolün fazla alındığı ve karbonhidratın az tüketildiği (%50’den az) toplumlardır. Düşük KVH insidansı olanlar ise satüre yağ asitlerinin az tüketildiği (%10’dan az), karbonhidrat alımının fazla olduğu toplumlardır. Ayrıca yapılan göçmen çalışmalarında Nagazaki ve Hiroşima’dan Kaliforniya’ya göç eden kişilerde göçten önceki diyetlerine göre et, satüre yağ asiti, kolesterol, süt ürünleri tüketimi artışıyla birlikte, daha az kompleks karbonhidrat ve daha az alkol tüketimi olmuş ve KVH riskinde artış saptanmıştır .

Beslenme alışkanlıkları, yukarıda söz edildiği gibi kanda bazı değerlerin değişmesine ve kalp-damar hastalıkları başta olmak üzere pek çok hastalığa neden olmaktadır. Türkiye’de yapılan çalışmalar sonucunda bireylerin %9’unun kan kolesterol, %17�sinın kan trigliserit düzeylerinin yüksek olduğu; buna ek olarak yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) düzeylerinin ise düşük olduğu bulunmuştur. HDL düzeyinin düşüklüğü kalp damar hastalıkları açısından bir risk etmeni olarak kabul edilmektedir . Kalp hastalığına yol açabilecek pek çok olumsuz risk etmeninin de beraberinde bulunması bu konuda
yapılacak önleme çalışmalarının önemini artırmaktadır.

Çeşitli toplumlardaki KVS hastalıklarının görülme sıklıkları incelendiğinde, Kuzey Avrupa ülkelerinde daha fazla görülmesi, Asya ve Akdeniz ülkelerinde daha az sıklıkta görülmesi beslenme kültürlerine bağlanmıştır . Diyetle kırmızı et, rafinerize gıda ve doymuş yağ asitlerinin fazla alınımı KVH riskini artırmaktadır. Kişiler ancak “yeterli” ve “dengeli” beslendiklerinde “sağlıklı” beslenme davranışından söz edilebilir. Beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi ve kişilerin sağlıklı beslenmelerinin sağlanabilmesi için bireysel ve toplumsal düzeyde bazı önlemlerin alınması gerekmektedir.

Antropometrik ölçümler sonucu alınan kişisel değerler, kişilerin neden şişman ya da zayıf olduklarının altta yatan nedenleri, bireyin sağlıksız durumundan kurtulması için yapılması gerekenler, “bireysel önlemler” aşamasında yapılacak değerlendirmeler arasında yer alırken, bu sorunlara daha toplumsal düzeyde çözümler aranması “toplum tabanlı” yaklaşımları gerektirmektedir. Beslenmeye bağlı olarak gelişen hastalıkların sıklıklarının toplumsal düzeyde belirlenmesi, toplumların hangi özelliklerinin bu sorunların varlığını kolaylaştırdığı ya da önlediğinin saptanması, toplumsal düzeyde hangi beslenme davranışlarına dikkat etmek gerektiğinin belirlenmesi ve bazı öneriler geliştirilmesi, toplumsal düzeyde önleme ve müdahale çalışmalarının temelini oluşturmaktadır .

Toplumsal düzeyde yapılan duyarlılık geliştirme çalışmaları, dünyanın pek çok bölge ve ülkesinde onyıllar öncesinde başlamıştır. Örneğin, ABD’de kalp hastalıklarını önlemeye yönelik beslenme ile ilgili toplumsal düzeyde öneriler 1950’li yıllardan bu yana yapılmaktadır. Satüre yağ tüketimi ile kan kolesterol değerleri ve buna bağlı olarak da kalp hastalıklarının sıklığının yüksek olduğu bilinmektedir. Bu kapsamda, satüre yağların ve kolesterolden zengin besinlerin tüketiminin azaltılması, temel öneriler arasında yer almaktadır . Çok uzun dönemlerden bu yana hemen bütün toplumlar tarafından uygulanmaya çalışılan öneriler kişilerin her gün hangi besinlerden ne kadar yiyeceklerini tanımlamaya çalışan besin piramidinde yer almaktadır. Bu piramide göre, yağlar, şekerler, tatlılar çok kısıtlı, süt, peynir, yoğurt grubu besinler ve et, balık, tavuk grubu besinler günde iki, üç porsiyon, sebzeler üç, beş porsiyon, meyveler iki, dört porsiyon ekmek, tahıl, pirinç ve makarnalar 6-11 porsiyon olarak önerilmektedir . Ancak, piramidde yer alan bazı bilgiler son zamanlarda tartışmaya açılmış ve önemli değişiklikler önerilmiştir. Willett ve arkadaşları tarafından son yıllarda tartışmaya açılan bazı temel konulara aşağıda yer verilmiştir :

– Fiziksel aktivite ve düzenli olarak egzersiz yapmak piramidin tabanında yer almaktadır. Bireyler her gün düzenli olarak egzersiz yapmalıdırlar. Ayrıca, bireyler vücut ağırlıklarını da kontrol altında tutmalıdırlar. – Daha önceki piramide “çok kısıtlı” olarak alınması önerilen yağların kendi içindeki dengesinin önemli olduğu ve asıl dikkat edilmesi gereken noktanın satüre yağ tüketiminin sınırlanması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Zeytinyağı, soya yağı, ayçiçek yağının bir denge içerisinde her öğün tüketilebileceği vurgulanmaktadır. Tam undan yapılmış gıdaların, rafinerize olmayan esmer pirinç, bulgur gibi gıdaların da her öğün tüketimi önerilmektedir.

– Meyve 0-2 porsiyon/gün
– Sebze yenilebildiği kadar/gün
– Fındık ve ceviz gibi sert kabuklu yemişler
1-3 porsiyon/gün
– Baklagiller 1-3 porsiyon/gün
– Kırmızı et, tereyağı, rafinerize undan yapılmış ekmek, beyaz pirinç, makarna, patates ve şekerlerin çok seyrek tüketilmesi önerilmektedir.

Bu değişiklikler, kuşkusuz her toplumun kendi içinde incelenmelidir. Toplumların kültürel, ekonomik ve toplumsal yapıları bu değişikliklerin toplum tarafından kabulünü ve uygulanmasını etkileyebilir. Bunun yanı sıra, pek çok açıdan kanıtları olan bu önerilerin her toplum için etkilerinin değerlendirilebilmesi için araştırmalara gereksinim vardır. Araştırmaların planlanmasından sonuçlarının değerlendirilmesine kadar geçen her aşamasının disiplinler arası bir işbirliğini gerektirdiği unutulmamalıdır.
  Hazırlayanlar : Prof. Dr. A. Fuat Kalyoncu
Türk Akciğer Hastalıkları Vakfı

Astma hastalığı; belirti ve bulguların özellikleri, hastalığı ortaya çıkaran etkenler ve tedaviye yanıta göre değişik türler gösterebilir.

ALLERJİK ASTMA:
Bu tür hastalar atopik bünyelidir. Alerjen türü bazı maddelere karşı kanlarında IgE türünde bağışıklık ürünü bulunur. Deri testleri ile sorumlu alerjenler tespit edilir. En sık rastlanan alerjen türleri: Bazı ağaç (Huş, fındık, zeytin gibi); ot polenleri; ev tozu içinde bulunan Mite’lar; bazı hayvanlar ve nihayet daha çok rutubetli yerlerde bulunan mantar sporları şeklindedir.

Alerjik astmalı hastaların çoğunda gözlerde kaşıntı, yanma, burunda tıkanıklık, geniz akıntısı, aksırma nöbetleri ve deride egzema dediğimiz hastalık bulunabilir.
Bize başvuran astmalı hastaların çoğu kendilerinde alerjik nezle veya astma olduğunu söylerler. Bir hastada alerjik astma olup olmadığını anlayabilmek için, bazı soruların cevaplarıma gereksinim vardır. Bunlar:

1) Hastalık belirli mevsimlerde mi oluyor? Yoksa devamlı mı?
2) Evinde kedi, köpek, kuş gibi hayvanlar var mı? Evinden ayrılınca hastalık belirtileri kayboluyor mu?
3) İş yerinden ayrılınca, hastalık belirtileri azalıyor mu?
4) Evde temizlik yapıldığı günlerde, hastalığı artırıyor mu?
5) Yatak yapılırken belirtiler hemen ortaya çıkıyor mu?
6) Samanlığa, ahıra gidince belirtiler ortaya çıkar mı?
7) Nemli, rutubetli yerlere (Bodrum gibi) girince hastalık belirtileri meydana geliyor mu?

Bu soruların yanıtlarına göre hastaya dokunabilen alerjen hakkında bir fikre sahip oluruz. Tabii bunun ispatlanması gerekir. İkinci adım, deri testlerinin yapılmasıdır. Burada, belirli oranlardaki alerjenler, hastanın derisinin içine injekte edilir. Örneğin, belirli polenlerden, mite’lardan yapılmış antijenler.
Bunların pozitif çıkması anlamlı olabilir. Sonra hastanın kanında bunlara karşı bağışıklık ürünü IgE araştırılır.

EGZERSİZ ASTMASI:
Astma’lılar, yakınları ve hatta bazı doktorlar bu hastalıkta; egzersiz yani spor yapılamayacağına inanırlar. Bu inanış doğru değildir. Aksine, özellikle yüzücülükte olimpiyat şampiyonu olan astma’lılar vardır.

Isınmadan yapılan ağır egzersiz sırasında, ağızdan soluk alınıp verildiğinden, içeriye giren soğuk hava, bronşları hem kurutur ve hem de tahriş ederek daralmasına sebep olur. Halbuki, ısınma hareketinden sonra, borun yoluyla solunduğunda, soğuk hava borunda hem nemlendirilmiş ve hem de ılıtılmış olacağından hastaya zarar vermez. Astma’lıların en başarılı olduğu spor dalları, yüzme, bowling ve bisiklet sporlarıdır. Yüzme sırasında ağız suya yakın olduğundan, içeriye çekilen havanın nemli olmasının, hastaya zarar yerine fayda verdiği sanılıyor. Atletizmin koşu dalı özellikle kış aylarında astma’lılar için iyi değildir.

Eğer bir astma’lı hiç ısınmadan ağır bir egzersiz yaparsa, yaklaşık 6 dakika sonra nefesinde daralma başlar ve bu bir saate kadar devam eder. Tersine, egzersizden önce bronş genişletici (örneğin; Ventolin veya Bricanyl gibi) spreyden iki nefes çekerse ve ısınına hareketi yaparsa, rahatlıkla egzersize devam eder.

Spor yapacak olan hastaların bazı noktalara dikkat etmesi gerekir. Ağır egzersiz gerektiren spor dallarını (Basketbol, futbol, atletizm, buz dansı, kayak vs.) tercih etmemelidir. Soğuk ve kuru havalarda spor yapmamalıdır. Eğer bu şartlarda spor yapmak zorundaysa, ağız ve burnunu maske veya eşarp ile kapatmalıdır. Mutlaka, ısınma hareketleri yapmalıdır. Egzersizden önce bronş açıcılardan birisini kullanmalıdır.

Spor hekimliğinde, astma’da ağız yoluyla kullanı1an bronş açıcılar ve kortizonlu tabletler doping ilacı olarak kabul edilmesine karşın; soluma yoluyla alınan bronş açıcılar ve kortizonlu spreyler doping ilaçlan sınıfına girmez.

MESLEKSEL ASTMA: Bu konuda bilinmesi gereken bazı gerçekler vardır.
1) Mesleksel astma’nın mutlaka allerjik türde olması şart değildir. tş ortamındaki boya kokulan ve kimyasal madde solunması sadece tahriş mekanizmasıyla astma yapabilir.
2) Bünyesi hassas ve allerjik olanların mesleksel astma’ya tutulma şansı fazladır
3) Mesleksel astma, işe başlar başlamaz olabildiği gibi, işten ayrıldıktan 5-8 saat sonra da başlayabilir. Biz buna geç reaksiyon diyoruz. Bronş genişleticiler, erken astma’ya etkili olduğu halde; geç türdekine yarar sağlamaz. Buna karşın kortizonlu spreyler geç reaksiyonu kontrol altında tutar. Cromolyn sodium (İntal, Kromolin) hem erken ve hem de geç reaksiyonu önlemede yararlıdır.
4) Mesleksel astma tanısında sadece iş yeri hakkında bilgi almak yetmez. İşçinin evinde de, astma’yı başlatan etkenler (Ev hayvanlan, mite’lar) sorumlu olabilir.
5) Her mesleksel astmalının nedenlerini tam olarak bilemiyoruz. Ancak, çalışanın iş yerinde rahatsız olduğunu gösteren, basit akciğer fonksiyon testi aletleri (pefmetre) vardır. Ama kişi sigara içiyorsa, bu ölçümlerin değeri pek güvenilir olmaz. En sık astma yapan meslek dal1an ve iş yerleri Tablo II’de gösterilmiştir.

Mesleksel astma’nın tedavisinde yapılacak ilk şey, hastalığı yapan etkenin saptanmasıdır. Kişi kendini bundan koruyabiliyorsa mesele yoktur. Korunamıyorsa, mesleğini değiştirmek zorunda kalabilir.

GECE ASTMASI:
Normal insanlarda bile, geceleyin vücudun 1dereceye kadar soğuması, bronşların genişlemesinden sorumlu hormonların kan seviyesinde azalma ve aksi niteliktekilerin yükselmesi gibi nedenlerle soluk yolları daralır. Bu daralış astma’lı hastalarda çok daha belirgindir.

Unutulmaması gereken önemli bir nokta, astma’lı kişi gece rahat uyuyamıyor, öksürük ve nefes darlığı ile uyanmak zorunda kalıyorsa, onun tedavisinde bir eksiklik var demektir ve bu eksikliğin giderilmesi gerekir. Bu durumda inhalasyonla alınan kortizonun miktarı artırılır veya uzun etkili bronş genişleticiler kullanılır.

TABLO  : EN SIK ASTMA YAPAN MESLEK DALLARI

    * Fırıncılar, un değirmenlerinde çalışanlar
    * Kimya ve petrol endüstrisinde çalışanlar
    * Deterjan endüstrisi
    * Kaynak, lehim, kromaj atölyeleri
    * Tahıl, silo ambarlarında çalışanlar
    * Deney hayvanları laboratuarında bulunanlar
    * Yağ ve gıda sanayii (ör:’Hint.yağı, kahve üretimi vs.)
    * İlaç sanayi: Antibiyotikler
    * Plastik, reçine, lastik sanayii
    * Poliüretan sanayii (Toluene diisocyanate)
    * Basımevleri, tekstil sanayii, marangoz ve mobilyacılık.

MIDE (GASTRİK) ASTMASI: Mide fıtığı dediğimiz durumda, midenin içeriği gerisin geriye yemek borusunun alt uç kısmına kaçtığından refleks yolla astma belirtilerini ortaya çıkar. Ağır ve yağlı yemekler, sigara içme ve bazı ilaçlar gastrik astma’nın ortaya çıkmasına yardımcı olur. Bu tür hastalar akşam yemeğini az yemeli, yataklarının baş kısmını yukarı kaldırmalı ve mide asidini azaltan ilaçlar kullanmalıdır.

PREMENSTRÜEL ASTMA: Genç kızlarda, adet kanamasından önceki günlerde hormonal değişiklikler esnasında ortaya çıkan bir astma türüdür. Tedavi için kadın-doğum uzmanlarının da yardımları istenir.

RESTORAN ASTMASI: Gıdaların içine konan sülfit, tartrazin gibi katkı maddeleri ve lezzet vericilerin (glutamat, soya fasülyesi) ve mantarların yenmesiyle ilgili astma türüdür. Çoklukla Çin lokantasına gidenlerde görülüyor.

BRITILE ASTMA: En tehlikeli astma türüdür. Daha ziyade gençlerde görülür. Bu kişiler hastalıklarına önem vermezler ve zamanında doktora baş vurmazlar. Birdenbire çok sıkışık durumda hastaneye getirilirler. Tedavileri çok zordur. Bir nevi astma’dan kurtulmayı intihar yoluyla yapmak isteyen, sabırsız kişilerdir.

SEBEBİ BİLİNMEYEN ÖKSÜRÜK ASTMASI: Bu tür hastalarda, genel olarak gripal bir hastalıktan sonra, bir türlü geçmeyen, günlerce devam eden ve tedaviye yanıt vermeyen öksürük vardır. Klinik muayeneleri, laboratuar testleri, akciğer filmleri hep normaldir. Bunlara sorulduğunda, aile bireyleri. içinde astma veya benzeri hastalıktan rahatsız olanların bulunduğu; tozlu dumanlı yerlerde rahatsız oldukları öğrenilir. Özel testler yapılarak, sadece öksürükle kendisini gösteren astma olduğu anlaşılır.

KORTİZONA BAĞIMLI ASTMA: Bu hastalardaki belirtiler ancak, ağız yoluyla kortizon verilmesiyle kontrol altına alınır. Bu türün bir ileri şekli, kortizona dirençli astma’dır. Böyle hastalara devamlı yüksek dozda ağız yoluyla kortizon vermek zorunda kalınabilir.

Konuya ait etiketler

Görüşlerinizi bize yazın